31 Aralık 2016 Cumartesi

   
 

EN KÖTÜ YILI KUTLAMAK

     Ne getireceğini bilmediğim yeni bir yıl tüm korkunçluğuyla önümde dikilirken uyandım. Pek de kutlama modunda değildim. Sonra kuzenimin bir mesajını gördüm: "2016'nın bitişi kutlu olsun!" Aradığım bakış açısı buydu. 

     2016 gazilerinden biri olarak da bu düşünceye dört elle sarıldım. :) Yeniyılı kutlayamayabilirim ama bu rezil yılın bitişini seve seve kutlarım. İtiraf etmek gerekirse hala akşam için bir organizasyon yapmadım, belki de hiç yapmam. Ama bugünü, dışarıdan bakıldığında sıradan bir şekilde kutlayacak olsam bile, kendi içimde farklar yaratan küçük oyunlar ve eğlencelerle geçireceğim. 

     ... ve bazıları özel olduğundan tanıdıkların bu bloga denk gelmemesini ümit ederek, işte kesinleşmiş hedeflerim:

     1. Düşük kalori kesintili ve uzun soluklu rejim yapılacak, 15 kilo verilecek. (Yine dayanamayıp rakamsal hedef koydum. :) )

     2. İşe girilecek. 

     3. Şu anda fiyatını bilmemekle beraber 5000 TL'yi geçmezse dudak silikonu yapılacak. (Bu opsiyonlu, bazı şartlar altında vazgeçmem mümkün. :) )

     4. Saçlar uzatılacak.

     5. Lazere gidilecek.

     6. 50 kitap okunacak. (inceli-kalınlı)

     7. Roman yayınevlerine atılacak.

     8. İspanyolca'da geniş zaman, şimdiki zaman ve di'li geçmiş zaman öğrenilecek. 

     9. İspanyolca A1 konuları bitecek.

     10. Harry Potter serisi İngilizce okunacak.

     11. İngilizce'de bilinmeyen konular varsa öğrenilecek.

     Ne diyordum ben birkaç yazı öncesinde? İnsaflı olacağım falan mı diyordum? :) 
Eee, 365 gün olacak önümde, gerçekleştirmek gayet mümkün olabilir. Bir yıl sonra bugün bir başarı değerlendirmesi yapacağım, bakalım yüzde kaçı gerçekleşmiş. 

     Ben 2017'de büyük farklar yaratmak istiyorum. Bu blog buna baş koyuşumdur. 

     Son olarak: Kimin içinde iyisiyle, kötüsüyle ne varsa, 2017'de onu da aynı şeyler bulsun. :) 

     2016'nın bitişi kutlu olsun!

15 Aralık 2016 Perşembe

ANI YAŞAMAK

     Uzun vadeli hedefler bende işe yaramıyor. Herkeste aynı mıdır bilemiyorum. Ama diyelim ki iki ay sonra beş kilo verme ya da üç ay sonra kitabımı bitirme hedefi koydum. Sadece o iki ayın, beş ayın sonuna odaklanıyorum ve bu da bugünlerimde başarısız hissetmeme, motivasyonumun düşmesine neden oluyor. Bu yüzden hedeflerimi günlük koymaya karar verdim. Aylar sonrasını, hatta bir hafta sonrasını bile düşünmeyeceğim, sadece o günü kurtarmaya bakacağım.

     Ama bu karar beni biraz korkutuyor çünkü anı yaşayamama sorunum var. Belki kimileri "Bu da sorun mu? Asıl sorun zaten anı yaşamak." diyebilir çünkü iki hafta öncesine kadar ben de aynısını diyordum.

     Evren bana en azından altı aydır hep aynı mesajı verdi: "Anı yaşa." İki gündür tanıdığım insanlardan da duydum bunu, afişlerde, filmlerde de gördüm... O kadar farklı çeşitlerde o kadar çok karşıma çıktı ki... Ama ben yıllardır uygulamada ne kadar başarılı olduğu tartışılsa da planlar yapan, listeler hazırlayan biriyim, hayatım listelerde. Ne kadar para birikecek? Ne kadar kilo verilecek? Dişçime ne zaman gideceğimi bile bu listeler belirlerdi. Delice mi? Galiba öyle.

     Planlamaya bu kadar alışkın ve planlamayı bu kadar doğru gören bir insan için "Anı yaşa." demek, ana bacı sövmekle aynı ağırlıkta bir küfür gibidir.

     "Takma kafana, hayat kısa, cebindeki parayı bugün harca, karşına çıkan hiçbir keyif fırsatını kaçırma, yarını düşünme." O cümlenin iki hafta önceye kadar benim için anlamı buydu. Sonra evren baktı ki mesajı almama konusunda diretiyorum, karşıma bir kitap çıkardı.

     Kadıköy'de geçireceğim birkaç saati değerlendirmek için kitap almaya gidip satıcıdan tavsiye istediğimde bana uzattığı ilk kitaptı, yazarının adı çok tanıdıktı. Hem facebook'tan takip ediyordum, hem de bir arkadaşımın arkadaşıydı.

     O kadar bana hitap eden bir dille, uzun ve ayrıntılı anlatmıştı ki sonunda en az altı aydır tüm dünyanın bana anlatmak için ortadan ikiye çatladığı cümleyi çözmüştüm. "Anı yaşa." demek, ""Siktir et yarını, keyfine bak." demek değildi. Anı kaçırma demekti. Çünkü benim gibi gelecekte yaşamaya çalışan insanlar bugünü kaçırıyordu. Planlar, programlar ve beklentiler arasında hiç farkına varmadan duygusuzlaşıyordu.

     Duygusuzlaştığımın farkına sanırım bir ay önce vardım. Aslında o da aklımda bir soruyla yine Kadıköy sokaklarında dolanırken bir kafenin posterinde yazanlar sayesinde oldu. "Her şeyi sevgiyle yap."

     Çok basit görünüyor, değil mi? Hayatın sırrını içinde barındıracak bir cümleye hiç benzemiyor. Sabun köpüğü ve romantik bir cümle gibi... Ama bu tanımdan o kadar uzak ki...

     Kendime dönüp baktığımda, içimde sevgiyi bulamadığımı fark ettim. Olmadığından değil, mantığımla ve beklentilerimle öyle iç içe geçiyordu ki, hangisi duygu, hangisi düşünce ayırt edemiyordum. Duygusal olarak bir şey hissetmediğim insanlarla çıkıyordum. Deli olduğumdan değil, savunmam şuydu: "Sevgi dediğin zamanla ortaya çıkar, önemli olan duygusal ve zihinsel uyum. Belki bu kişiyle uyumluyumdur. Belki ben bunu görmüyorumdur da, o görüyordur."

     Ama her defasında o kişilerin ne kadar yanlış olduğu çıkıyordu ortaya. Peki dersimi aldım mı? Aslında bir ay önceki korkunç randevumun peşine kafedeki o posteri gördüğümde akıllanmam gerekirdi. Ama aynı hatayı daha birkaç gün önce tekrarladım. Uyarıcı çanları hep çaldıran birine yine mantığımla yaklaştım ve bir kez daha hayatımın çok değerli birkaç saatini kaybetmiş oldum. Ama galiba bu defa aldım.

     İnsanın kendi duygularını anlayamaması ne tuhaf, hele de benim gibilerin... Günümüz dünyası gereği sanırım hepimiz bir şekilde duygusuzluğun pençesine düşüyoruz. Kendimizi korumak için bir gün onu üstümüze giyiyoruz ve sonra fark etmesi o kadar zor oluyor ki... Fark edince kurtulması da nedense bir o kadar zor oluyor.

     Çok uzun lafın kısası, anı yaşayınca etrafına dikkat ediyorsun. Nasıl bir mekandasın, çalan müzik güzel mi? Yanındaki arkadaşının anlattıkları hoşuna gidiyor mu? Şu an burada olmaktan mutlu musun? Bunlara dikkat ettikçe de sadece anın farkında olmakla kalmıyorsun, duygularının da farkında oluyorsun. Duygularsa sanırım gideceğimiz yolu baştan beri biliyor, bu çıkarıma nereden vardığımı belki başka bir zaman anlatırım. Ama iç sesimiz ya da duygularımız, ya da adına derseniz o, yaşayacağımız hayatı biliyor gibi görünüyor.

     Bir şekilde yıllardır ilginizi çeken alanlara bağlı işlere girip, onları alanları yakından tanıyorsunuz. Mantığın tüm hayatınızın birlikte geçeceğinden emin olduğu, ama duyguların bir şekilde o geleceği canlandıramadığı kişilerle ayrılıyorsunuz. Eğik tavanları sevdiğinize karar veriyorsunuz ve bir bakıyorsunuz tamamen tesadüfi bir şekilde taşındığınız yeni evin tavanı eğik.

     Önemsiz örnekler mi yazdım? Yoksa hayatın acı gerçeklerini mi? Belki gerçekten önemsizdirler, belki de hayattaki en önemli şeydirler. Cevabı zaman verecek. Ben tüm cevapları bulana ve hayatımı yoluna koyana kadar burada olacağım.

9 Aralık 2016 Cuma


     YENİYIL HEDEFLERİM

     Şimdi de yeniyıl hedeflerimden bahsetmenin vakti! Ailemin ve arkadaşlarımın söylediğine göre bir şey yapmak istedi mi vur deyince öldüren tiplerdenmişim. Yani koyduğum hedefleri genelde gerçek dışı buluyorlar. Bunu göz önünde bulundurmaya ve bir yıl için  makul hedefler koymaya çalıştım, umarım öyle olmuştur.

     Bu defa bir değişiklik yapıp, sonuç değil süreç hedefi koyacağım. Şöyle ki:

     1. "2017 sonuna kadar şu kadar kilo ver." değil de, "Spor yapmaya ve sağlıklı yemeye devam et." diyeceğim.

     Yetişkinlik hayatımın en korkunç tartı sonucunu gördüğümden beri spora başlayalı bir yıl oluyor. Geçen yıla göre kesinlikle çok iyi bir yerdeyim. Özellikle yılın sürecine baktığım zaman harika bir yerdeyim. Karanlıklardan çıkmak için yemek yeme huyumu bıraktım ve yüzümü ışığa döndüm.

    2. "Yılın ilk yarısında kitabını bastır." demeyeceğim, "Beta okurlara tüm kitabı at, gerekli düzeltmeleri yap ve yılın ilk yarısında aklındaki yayın evine de atmış ol." diyeceğim.

    Ben üstüme düşeni yaptıktan sonra zaten başarmış olacağım çünkü.

     3. "Kursa devam etsen de etmesen de, İspanyolca çalışmaya devam et."

     Kendimi bildim bileli dillere düşkünüm, özellikle İspanyolca'ya. Kendileri en sevdiğim dil oluyor. :) Yıllardır öğrenmeye başlama planım var. Şarkı sözü çevirisi defteri tuttum, gramer kitabı aldım. Ama bir şekilde devamını getirmedim. Tabi tüm insanların kendisi dışındakilere çok rahatça söylediği bir cümle var: "Sen değiştirmezsen, hayatın değişmez." Bu acı ama gerçek cümlenin etkisini kabul edip uygulamaya geçtiğimden beri her şey daha güzel gidiyor.

     Ne zaman bir kafede otururken İspanyolca bir şarkı duysam bir yanım neşelenir, diğer yanımsa bir nevi hüzünlenirdi. Çünkü çok güzel sözcükler duyardım ama bunların pek azını ayırt edebilirdim. Bunu artık temelli değiştirmeye karar verip bir kursa yazılalı da iki buçuk ay oluyor. Bugüne kadar yapılmış iki sınavın her birinden doksan sekiz aldığımı söylemeden de geçemeyeceğim, çünkü bir ömürlük tembel öğrencilik hayatımda böyle bir not almışlığım yoktu. :) Ah ilgi ve sevgi, nelere kadirsin!

     4. "Harry Potter serisini orjinal dilinde oku, her gün eline al, artık hangi kitaba kadar okuyabilmiş olursan..."

     Bu hedef, İngilizcemi bir adım öteye taşımak için konuldu. Yetişkin yaş grubuna yönelik kitapların çoğunda sözlüğe çok fazla gereksinim duyup ağzımın payını aldığımdan, genç yetişkinlere yönelik favori serimle başlamaya karar verdim. :)

    Bunları yaptığım takdirde yeniyılın başarılı ve güzel geçeceğini düşünüyorum. Bu süreçte hangi yöntemleri kullanacağımı ve hangi motivasyonlara sahip olacağımı da ilerleyen günlerde göreceğiz. Son günlerde hayata dair ilginç tespitlerim var mesela, ama her şey sırayla. :)
 

7 Aralık 2016 Çarşamba


     GÜNEŞ OLMAK

     2016 yılı kararlarımda "Her gün günlük yaz, bir cümle bile olsa..." diye bir madde vardı. Mart ayının başından beri değil bir cümle, bir gün için sayfalarca yazar oldum. Ama yazmak istediklerimle yazdıklarım aynı değil.

     Ben bitmek üzere olan bu yılın gazabına uğramış, hayatı bu yıl içinde her alanda tepetaklak olmuş insanlardan biriyim. Ama aynı zamanda da bir savaşçıyım. Dokuz ay süren alaboralar ve çalkantılar döneminin ardından hayatıma kaldığım yerden devam etmeye hazırım. Ah, pardon; kaldığım yerden değil, istediğim yerden devam etmeye... Dokuz ay önce olduğum yere geri dönme niyetim kesinlikle yok.

     Tesadüf müdür bilmem, 1 Lira mağazalarının artmasıyla beraber pek çok şeyin ederi 1 lira gibi davranır oldu insanlar. Arkadaşlıkların, beraber geçen yılların değeri 1 liraymış gibi... Davranışlardaki ucuzluk karakterlere de yansıdı ve insanlar ucuzladı. Bu yüzden çoğumuz hayatın kazıklarının tadına defalarca baktık. Ben de en büyük kazığımın tadına 2016'da baktım işte. Çoğu insan bu kazığın tadını yakından bilir. Ne kadar değer verdiğiniz birinden gelirse, etkisi o kadar büyük oluyor. Ben de tam olarak burada kaybettim.

     Şimdi 29 yaşımdayım, 74 kiloyum, yalnızım ve işsiz sayılırım.

     Hiç 29 yaşınızda kendinizi kaybolmuş hissettiniz mi? Berbat bir şeydir. Kağıt üstündeki gençliğin son kırıntısıdır 29. Hayatın ortasında olmanız gereken yaşlarda, iyice dışında itilmiş hissedersiniz kendinizi, iyice başarısız hissedersiniz.

     Dönüp hayatıma baktığımda gerçekten istediğim şeylere pek az şans verdiğimi görüyorum. Gerçekten ne yapmak istediğimi kendime itiraf edeli beş yıl oldu. Peki ben bu beş yılda ortaya bir proje çıkardım mı? Hayır. Sadece para kazandıran işlerde çalışmaya devam ettim. Ofis işleri, mağaza işleri, pazarcılık bile yaptım sayılır.

     Skydiving, rafting yapmak istedim de tembelin birine uyup kalabalık sokaklarda yürüyüş yapmakla yetindim.

     Kilo vermek istedim de hep iki ileri bir geri, bir ileri iki geri temposunda devam ettim.

     İspanyolca öğrenmek istedim de hep koşulların mükemmel olacağı o zamanı bekledim.

     Ben, en kötü ihtimalle 12 yaşımdan beri kendi ayaklarım üstünde durmak istedim de hep bir yerlere dayandım. İlginç, öyle değil mi? Ya aileme dayandım, ya hayatımdaki karşı cinse. Desteği nedense hep dışarıdan bekledim. İyi bir işte dikiş tutturmak için destek, kilo vermek için destek... Ben kendimi hep çok sevdim de, hiç kendime destek olmamışım.

     Her kazık en azından bir dersi de beraberinde getirir. Ben bu yılı hızlandırılmış kursla geçirdim ve ilk kazığın ardından gelen çeşitli boyda, kalınlıkta ve renkte kazıklar silsilesinin ardından onlarca ders aldım. Bu dersleri uygulamaya geçirmek için de bu blogu açtım işte.

     Yenilik sokak, çocukluğumda oturduğumuz sokağın adıydı. Neden bilmem, blog oluşturma sayfasına geldiğimde düşündüğüm tüm blog isimlerini unuttum ve yıllardır hiç düşünmediğim sokağımın adı geldi aklıma. Bence iyi de oldu.

     Bu yıl tüm karanlığıyla hayatımdan çıkıp giderken, yeni yılda kendi hayatıma güneş olmayı hedefledim. Bu hedefi daha da ciddileştirmek ve değişimin hesabını tutarak yoldan sapmamak adına da Yenilik Sokak'a geldim.

     Olur ya, bir değişim sevdası peşine birilerinin yolları bu bloga düşecek olursa;

     Hepinize Merhaba.